FİLİZ ÖZKOL: Konuş benimle
ASLI'NIN anlaşılmaktan başka isteği yoktu. Yıllardır birlikte aynı yastığa baş koymuş olduğu sevgili eşi Oğuz'la paylaştıklarını zannettiği zorunluluklardan yorulmuştu: Ne olduğunu bilmediğim bir şeyler eksiliyor hayatımızdan.
Gün be gün azalan sevgimizin başlangıcı var mıydı diye uzun uzun düşünüyorum da; bir türlü bulamıyorum.
Okulumuzun en yakışıklı erkeğiydi. Kızlar ona hayrandı ve beni seçmesi gururumu okşamıştı belki de. Biz nerede hata yaptık?
Birbirimize koşarken ayrı yollara sapmışız ve en sonunda paylaşacak hiçbir şeyimiz kalmamış. Sadece anlamsızca bakışır olduk.
Kelimeler bile yorgunluk veriyor artık.
KISACASI KONUŞAMIYORUZ.
Gün be gün azalan sevgimizin başlangıcı var mıydı diye uzun uzun düşünüyorum da; bir türlü bulamıyorum.
Okulumuzun en yakışıklı erkeğiydi. Kızlar ona hayrandı ve beni seçmesi gururumu okşamıştı belki de. Biz nerede hata yaptık?
Birbirimize koşarken ayrı yollara sapmışız ve en sonunda paylaşacak hiçbir şeyimiz kalmamış. Sadece anlamsızca bakışır olduk.
Kelimeler bile yorgunluk veriyor artık.
KISACASI KONUŞAMIYORUZ.
HAYALİNDE DERTLEŞTİ
SEVDA uzun yıllar kayınvalidesiyle birlikte yaşıyordu. Kalabalık ataerkil bir aile düzeni içinde evliliği kıyıda köşede unutulmuş gibiydi. Ev içinde kadro genişti.
Kayınpeder, iki görümce, bir elti ve dört çocuk. O kadar gürültülü bir ortamda kendi sesinin cılızlığı bir yana ruhu, bedeni kaybolup gitmişti. Gelin kısmının kişisel hakları hep kısıtlıydı. Fazlası şımarıklıktı.
Ne zaman ağzını açsa, ailenin bitmeyen sorunları arasında, kimseye derdini anlatamıyordu.
Üstelik bir eli yağda diğer eli balda misali.
Konforu fazlaydı aileye göre. Anasının evinde görmediklerini; verdiklerini sanıyorlardı kendilerince. Geceleri yatak odasında horultular içinde, hayalinde defalarca dertleştiği KOCASIYLA KONUŞAMIYORDU...
Kayınpeder, iki görümce, bir elti ve dört çocuk. O kadar gürültülü bir ortamda kendi sesinin cılızlığı bir yana ruhu, bedeni kaybolup gitmişti. Gelin kısmının kişisel hakları hep kısıtlıydı. Fazlası şımarıklıktı.
Ne zaman ağzını açsa, ailenin bitmeyen sorunları arasında, kimseye derdini anlatamıyordu.
Üstelik bir eli yağda diğer eli balda misali.
Konforu fazlaydı aileye göre. Anasının evinde görmediklerini; verdiklerini sanıyorlardı kendilerince. Geceleri yatak odasında horultular içinde, hayalinde defalarca dertleştiği KOCASIYLA KONUŞAMIYORDU...
ACILARLA BESLENMEK...
BUSE okulun en güzel kızıydı. Öğretmenlerinin ve arkadaşlarının gözbebeğiydi.
Neşeli ve hayat dolu bir kız olmasına rağmen akşam evine dönerken ayakları geri geri gider, tüm enerjisi söner ve bir köşeye çekilirdi. Ne zaman annesine babasına bir şeyler söylemek istese; bağıran çağıran iki mutsuz insanın altında ezilirdi.
Ağzını açamaz, sessizce ağlarken hayalinde bir türlü gerçekleştirmeye cesaret edemediği, intihar mektupları yazar, sabah uyandığında yeniden hayatın içine karışırdı. Belki de bu yüzden yazdığı şiirlerle alkışlanıyor, okulun edebiyat ödüllerini alıyordu. Acılarla besleniyor; fakat yazılarına aktardığı duygularını KONUŞAMIYORDU.
ESRA büyük aşkla bağlı olduğu Kaan'ı kaybetmekten korktuğu için, her geçen gün biraz daha dibe vuruyordu.
Genç adam genç kızın büyük aşkının farkındaydı. Zaafların en tehlikeli duygu olduğunu ne yazık ki; Esra da biliyordu.
Defalarca her gece "BU SON" dediği duygularına son veremiyordu bir türlü.
Çoktaannn bitmesi gereken bir aşktı bu.
Aşk bile değildi tükenmişlikten başka.
Sadece karşısındaki adamın ezikliklerinin faturasını kıza ödetmesiydi. Adam bağırdıkça genç kız içine içine ağlıyordu.
Gidemiyordu. Ayakları gitse kalbi onda kalıyordu. Marazi bir aşk tutsağıydı. Ağzını açamazdı çünkü adamla KONUŞ- MAK İMKANSIZDI...
KADIN ünlü bir sanatçıydı. Sahneler onundu. Adım adım izlenirdi. Herkesin gıpta ile baktığı bu sanatçı "Dışı seni içi beni yakar " misali yandı yıllar boyunca.
Asla ağzını açmadı, açamadı. İçi kan ağlarken kahkahalarıyla çevresini çınlattı.
İyi bir oyuncuydu. Yıllar boyu oynadı.
Ağlarken güldü. Özel hayatında yaşadıklarında, ser verdi sır vermedi. Şöhretin bedeli ağırdı. Faturasını ödemek zordu.
Kameralara mikrofonlara konuştu konuştu konuştu... Fakat asıl söylemek istediklerini ASLA KONUŞAMADI.
Neşeli ve hayat dolu bir kız olmasına rağmen akşam evine dönerken ayakları geri geri gider, tüm enerjisi söner ve bir köşeye çekilirdi. Ne zaman annesine babasına bir şeyler söylemek istese; bağıran çağıran iki mutsuz insanın altında ezilirdi.
Ağzını açamaz, sessizce ağlarken hayalinde bir türlü gerçekleştirmeye cesaret edemediği, intihar mektupları yazar, sabah uyandığında yeniden hayatın içine karışırdı. Belki de bu yüzden yazdığı şiirlerle alkışlanıyor, okulun edebiyat ödüllerini alıyordu. Acılarla besleniyor; fakat yazılarına aktardığı duygularını KONUŞAMIYORDU.
ESRA büyük aşkla bağlı olduğu Kaan'ı kaybetmekten korktuğu için, her geçen gün biraz daha dibe vuruyordu.
Genç adam genç kızın büyük aşkının farkındaydı. Zaafların en tehlikeli duygu olduğunu ne yazık ki; Esra da biliyordu.
Defalarca her gece "BU SON" dediği duygularına son veremiyordu bir türlü.
Çoktaannn bitmesi gereken bir aşktı bu.
Aşk bile değildi tükenmişlikten başka.
Sadece karşısındaki adamın ezikliklerinin faturasını kıza ödetmesiydi. Adam bağırdıkça genç kız içine içine ağlıyordu.
Gidemiyordu. Ayakları gitse kalbi onda kalıyordu. Marazi bir aşk tutsağıydı. Ağzını açamazdı çünkü adamla KONUŞ- MAK İMKANSIZDI...
KADIN ünlü bir sanatçıydı. Sahneler onundu. Adım adım izlenirdi. Herkesin gıpta ile baktığı bu sanatçı "Dışı seni içi beni yakar " misali yandı yıllar boyunca.
Asla ağzını açmadı, açamadı. İçi kan ağlarken kahkahalarıyla çevresini çınlattı.
İyi bir oyuncuydu. Yıllar boyu oynadı.
Ağlarken güldü. Özel hayatında yaşadıklarında, ser verdi sır vermedi. Şöhretin bedeli ağırdı. Faturasını ödemek zordu.
Kameralara mikrofonlara konuştu konuştu konuştu... Fakat asıl söylemek istediklerini ASLA KONUŞAMADI.
SON PİŞMANLIK FAYDASIZ
KADIN vefat etmişti. Kocası, başında hüngür hüngür ağlıyordu. Rahmetlinin sağlığında "Ne kadar iyi, fedakar bir eş ve anne olduğunu, yıllarca başarısının arkasında eşinin olduğunu, hayatın tüm zorluklarını onun aşkı, sevgisi sayesinde başardığını, yaşamı boyunca, onun gibisine, asla rastlayamayacağını, sevemeyeceğini, keşke hayatta olsaydı da, bir daha onu asla üzmeyeceğine dair yeminler falan ediyordu. Ağlaya ağlaya çırpınıyordu. KADIN bir daha onu hiç duymadı. DUYAMADI. Adam kadının mezarına kapanıp yalvarırcasına haykırıyordu; karısının yıllarca ona seslendiği cümle ile: NE OLUR LÜTFEN KONUŞ BENİMLE...
Hiç yorum yok