ÇOCUK VE ONA DOKUNAN…
Çocuğunu,çocuklarını
sevmeyen olur mu demeyin sevgili okurum. Çocuk sahibi olup da
çocuklarını sevemeyen,sevmeyi beceremeyen nice aileler var güzel
ülkemizde.
Uzağa
gitmeye ne gerek var kendimize bakalım;dönelim çocukluğumuza.
Azarlanan, pataklanan,gözü korkutulan,verilen sevgiden ya da
harçlıktan yoksun bırakılan ,geleneksel eğitimin kıskacına
kurban olmuş,çocukluğunu yaşayamamış ,başı arada sırada
okşanmış yıllarımıza şöyle bir bakalım. Konuşmak için her
çırpınışımızda lafımızın ağzımıza tıkıldığı
yıllar.”Büyüklerini dinle sen konuşma!” “Sus bakayım
bacaksız.” “Kız kısmı konuşmaz.Sus yerine otur.”ve
benzeri cümleler beynimizin duvarlarında saklı…”Biz
çocuklarımıza konuşmayı değil,susmayı öğretiyoruz.”(Japon
Atasözü)deyişi ağızlarımızda saklıdır şimdi.
Çocuğun
ana ve babası birlikte sevgi dolu ve uyum içinde yaşıyorsa, ne
büyük sevgiyle taçlanıyor yüreği…Sevgiyi kupa dolusu içiyor;
bedenine sindiriyor değil mi ?
“Dünyada
evlat gibi insanı kendisine çeken , hiçbir bağ yoktur.”(Firdevsi)
Sözünü adeta yaşamak ,çocuk sahibi olmak için çırpınan
aileler var.Evladının sıcaklığında mutluluğu yudum yudum
yaşayan aileler ve mutlu çocuklar da var.
Gelelim,
yaşamın acımasız gerçeğinin ortasında kalmış yaşantılar
süzgecine…Şiddete maruz kalan bir babanın elinde çocuğu için
katlanma sızısıyla susarken,sinerken bir anne
korkuyla,çaresizlikle evladını kaybetme korkusu yaşar.Babasına
kin besleyen çocuk sevgiyi değil;öfkeyi,kavgayı ve kini
öğrenmektedir. Anasının boyun eğişine dayanamayan erkek çocuk
işi babayı öldürmeye kadar vardırmaktadır.
Eşini
genç yaşta kaybeden çaresiz erkek, çocuk bakımındaki
yetisizliği ile çırpınırken, evladını ya kendi işlerini
yapmakta zorlanan yaşlı anasına bırakmakta ya da kurtuluşu
ikinci kez evlilikte aramaktadır. Bilmez ki çaresiz baba evladını
çoktan bir yangının içine bırakmıştır.
Üvey
ana içerde kendi canından,kanından olmayan güçsüz varlığı
ezerek,ki kendi çocuğu da varsa, adaletsiz davranarak iki çocuk
arasında düşmanlık tohumlarını çoktan yeşertmiştir.Kendi
evladı kavaklar gibi dimdik ,şımarık,özgüvenli ;diğer çocuk
bodur çam gibi sinmiştir bedenine.
Eşini
kaybeden ya da boşanan bir başka erkek de maddi imkansızlıklar
içinde bir başka çözüm yoluna başvurmak zorunda kalmıştır.Çocuk
esirgeme kurumuna evladını vermek zorunda kalan baba bir umuda
tutunmak istemiştir.Çocuk ise sevgisizliğin kapısında
,yalnızlığın derin ve karanlık kuyusuna terk edilmiştir.Hiç
unutamam Çocuk Esirgeme Kurumunda ziyaretine gittiğimiz çocukların
yüzlerindeki kaskatı,böcek donukluğundaki korku dolu güvensiz
bakışları…En büyük armağanımız olan televizyon bile
kurtaramamıştı bizi bu bakışların ağırlığından. Ne kadar
armağana boğsanız da ana baba sevgisinden yoksun mu bir çocuk
yarımdır vesselam…
Sevgisiz
ve güvensiz yetişen çocuk yetişkin olunca da barışık değildir
hayatla ve kendisiyle,çevresiyle… Sevgi dolu bir yuva kurmakta
sıkıntı çeker. Sevgisini, yüreğini anlatamaz ;bir köşecikte
saklı duran kuşku içini sürekli kemirir.Hep kuşkuyla bakar ikili
ilişkilerine.Mutlu olmayı imkansız ve saçma sayar.
Eğrisi
doğrusu nedir bilemem fakat, anadır evladına sahip çıkan,
koruyan ,kollayan.Ana,kanatlarının altına alırsa
yavrusunu;zamanla yaralarını onarır çocuk. Babanın boşluğu
dolmasa da ananın varlığı hoştur.
Ben
yazımı çocuğuna sevgisini verecek olan ana ve babadır
diyorum.Sorumluluk bilinci yüksek evlilikler hayal ederek “Terbiye
,ana kucağından başlar;her söylenen kelime,çocuğun şahsiyetine
konan bir tuğladır.”(Namık Kemal)Sözüyle masuma dokunan
ellerin sevgi dolu sıcaklığı içinde bir dünya
diliyorum.Çocuklar sevgiyle serpilip boy atsınlar ;sevgiyle barış
ve huzur içinde gülümsesinler. Çocuklarımızın bedenlerini
koruyalım ruhlarını tutuklamayalım.
Hatice
Altunay KHA
Hiç yorum yok